27 Ağustos 2019 Salı

KARAVANLA AVRUPA 17 / BİR GÜNDE İKİ BAŞKENT! LJUBLJANA-ZAGREP

   Bled gölü'nden çıkış, tam tahmin ettiğimiz gibi oldu. Geliş trafiği çok yoğun, bizim bulunduğumuz gidiş yönü ise akıcıydı. 55 km'lik keyifli bir yolculukla Ejderhalar kenti Ljubljana'ya ulaştık.



   Biraz zorlansak da, Ljubljanica nehrinin kıyısında, tarihi kent merkezi'ne olabildiğince yakın bir park yeri bulabildik. Park otomatının ücreti, 2 saatliğine 1 avro civarıydı. Nehir boyu keyifli bir yürüyüşle kalenin karşısındaki, tarihi kongre meydanına gittik.

    Birkaç fotoğraf çektikten sonra, ünlü Ejderha köprüsünü hedefleyerek yürüyüşümüze devam ettik. Kendine özgü mimari yapısı, temizliği, yeşilliği, sessiz ve sakin oluşu ile çekici bir kent Ljubljana! Nehir'de aşağı-yukarı giden, küçük gezinti tekneleri var.


   Kentin simgelerinden biri olan Ejderha köprüsünden "Dragon Heykelleri" eşliğinde, kale tarafına geçip karşı kıyıdan park yerine dönmeyi planlamıştık.










Kalenin görünüşü ve konumu öyle güzeldi ki dayanamadık,pazar yerinin arkasındaki funikülere atladığımız gibi yukarı çıktık.

   Çok kısa bir yolculuk ama, funikülerin kişi başı ücreti 4 avro! Kalenin müzesine girecek zamanımız yoktu. Yukarıdan, güzel Ljubljana manzarasını içimize sindirerek izledikten sonra, dönüş yoluna koyulduk.


 Funiküler'in yukarıdaki durağında, espirili bir ejderha duvar fotoğrafı imkanı da sağlamışlardı ;)



    Kaleden aşağı iner inmez, bu kez tempolu bir yürüyüşle! Kamperimize döndük çünkü, günün kalan bölümünde Camp Zagrep'e yerleşmemiz ve Hırvatistan'ın başkentini görmemiz gerekiyordu. İki başkentin arasındaki mesafe 127 kilometre ve sınır noktası, Zagrep'e çok yakın. Seyahatimizde, Türkiye'den çıktıktan sonra ilk kez, hem de Türkçe olarak "ruhsat" Hırvatistan'a girerken soruldu... Hırvatistan'da artık Vinyet kullanılmıyor, otoyollarda gişelere ödeme yapılıyor.

    Camp Zagrep, kent merkezine 16 km mesafede, Rakitje gölü kıyısında modern bir kamping. Yüksek sezonda yer bulmak çok zor. Karavan tarafında yer bulamadık ama, hemen yan tarafında çadırcılar için ayrılan bölümde konaklayabildik. Gecelik ücreti 32 avro. Çember şeklindeki bir ahşap yolun iç ve dış kısımlarına kamp parselleri yapmışlar.



    Çemberin merkezinde ise duşlar, tuvaletler, bulaşıkhane ve çamaşırhane var.Gayet kullanışlı, bakımlı, güvenli ve temiz bir tesis! Resepsiyonda birkaç dil bilen, çok çalışkan bir genç kız var. Her müşteri ile sabırla, uzun uzun ilgileniyor. Şehir merkezine gidiş için, tren durağına bir servisleri olduğunu söyledi ama, 4 kişi olduğumuzu öğrenince taksi tutmamızı önerdi. Bu öneri bize de uygundu.Kısa bir pazarlıkla, gidiş dönüş 30 Avro'ya anlaştık. Karar vermemiz ile taksinin Camp Zagrep'e gelmesi arasındaki süre bir saate yakındı. Hava yavaş yavaş kararmaya, biz de acıkmaya başlamıştık. Güzel ingilizce konuşan, bir Türk arkadaşı sayesinde konuşmalarının arasına türkçe sözcükler serpiştiren genç bir taksi şoförü bizi tarihi kent merkezindeki Ulusal Tiyatro binasının önüne bıraktı. 



    Gece 23'te aynı noktadan almasını söyledik ve Zagrep sokaklarında yürüyüşümüz başladı. Nicole Tesla'nın heykelini gördükten sonra ilk işimiz, ara sokaklarda birşeyler atıştırmak oldu.


   Sonra kentin kalbi sayılan Ban Josip Jelacic meydanına, ardından Katedralin olduğu tepeye gittik.


Gotik tarzdaki bu katedral, aynı zamanda Hırvatistan'ın en yüksek binası! 1880 Depreminde zarar gören Katedral hala restore ediliyor.
Deprem anında, saat 07.03'te duran saat, katedralin yan duvarında sergileniyor.


                             
  Estetik olarak güzel bir şehir Zagrep. Arada demir perde döneminde yapılmış, mimari açıdan pek anlam taşımayan binalar da var. Görmeyi umup, göremediğimiz yer ise, ikinci dünya savaşı zamanında yapılmış Tünel Griç sığınağıydı. Onca yorgunluğa rağmen, Zagrep sokaklarında bir Lili Marlen Türküsü bile dinleyemeden saati 23 edip, Ulusal tiyatro önündeki buluşma noktamıza ulaştık.

    Dönüşte, genç taksi şoförü ile güzel bir sohbet bizi bekliyordu! Etimoloji bana her zaman çekici gelmiştir; Hırvatistan'da hala, Osmanlı döneminin etkileri var. Bugünlerde, Türk dizileri de çok izlenince, Türkçe'ye yatkınlıkları daha da artmış. Taksi şoförünün en yakın arkadaşlarından biri de Türk olunca sohbetimiz, yarı ingilizce yarı Türkçe'ye döndü!  Örneğin "Müşteri" sözcüğü hala kullanılıyor. Şoförün, cep telefonu ile konuşurken bizden "müşteri" diye bahsetmesi dikkatimizi çekmişti... Konu, buradan açıldı. Bizim Müjde'miz onlarda, Osmanlıca'dan kaldığı şekliyle "Muştu", sohbet sırasında kendi aksanı ile "muştuluk" dediğinde anlamamız pek bir zor olmuştu. Ama sonunda, Muştuluk, yani Müjdelik dediğini çözebilmiştik!
    Gece, yorgun argın Camp Zagrep'e ulaştık, sonraki gün Plitvice Şelaleleri için yeniden yollara düşecektik. Bazı yaşadıklarım, bana hep dünyanın ne kadar küçük olduğunu anımsatır. Yine onlardan biri; hoş bir raslantı bizi bekliyordu!

01.08.2019
GÜVEN GÖKTAŞ
SPOR SPİKERİ
SPORTS COMMENTATOR

19 Ağustos 2019 Pazartesi

KARAVANLA AVRUPA 16 İTALYA'YA VEDA, BLED GÖLÜNE MERHABA!

    
       Moena İtalya alplerinde ama deniz seviyesinden yüksekliği(1184m), bizim İncek'teki evimizle (1195m)  hemen hemen aynıydı. Belki de bu yüzden, gece boyu yağan yağmurun tavandaki tıpır tıpır sesine rağmen, çok güzel bir uyku çektik.. İtalya'da 11 günde 13 yer görüp 10 durakta kalmıştık. Çok keyifli ve -tüm seyahati 1 aya sığdırabilmek adına- biraz hızlı bir geziydi! 
    Sırada Slovenya'nın, güzelliği ve temizliği ile ünlü Bled gölü vardı. Bled'e gitmek için iki yol vardı; biri güneyden italya-slovenya sınırından biraz uzun. Öteki kuzeyden, Avusturya'ya çok kısa bir giriş-çıkış yaparak, daha kestirme! Kestirme olanı seçtik. Yağmur, fırtınaya dönmüştü. Çok yüksek bir viyadükten geçerken, fırtına aracımızın ön camının üstündeki güneşliği koparıp uçurdu. O fırtınada durmak imkansızdı, güneşliğin yol kenarına düşmesi ve herhangi bir kazaya yol açmaması bizim için büyük şanstı! Sadece 46 kilometrelik yol için italya'dan Avusturya'ya girip, Slovenya'ya geçtik. Ve Avusturya'ya 1 haftalık yol kullanma parası(Vignette/Vinyet) olarak 9.20-Avro ödedik ayrıca sınırdan hemen sonraki tünel için de 7,40 Avro aldılar. Slovenya için ise vinyet ücreti 15 Avro... Paramızın değeri düştükçe, maliyetler insanın gözünde büyüyor ne yazık ki!
    Neyse, biz güzelliklere dönelim. Muhteşem manzaralar eşliğinde, öğleden sonra Bled'e ulaştık. Sabah trafiği, kasabanın giriş yönünde çok yoğundu. Bizim gittiğimiz saatlerde ise gidiş yönü akıcı iken, çıkış yönündeki araç konvoyu, metre metre hareket ediyordu. Şanslı olduğumuzu düşündük... 

   Julien Alplerinin eteklerindeki göl çevresi, sık ormanlarla kaplı. Ortasında minicik adası, kenarındaki kalesiyle büyüleyici güzellikte! Her ne kadar güzel fotoğraflar çeksek te, gözünüzle görmek ayrı bir duygu... Bu, aynı zamanda Slovenya'nın tek adası ;) ,ülkenin tanıtımlarında da mutlaka Bled görüntüleri yer alıyor.


     Bu adadaki St.Mary Assumption Kilisesi, balayına giden çiftlerin uğrak noktası. Damat, gelini kucağına alarak buradaki merdivenleri çıkarsa, evliliklerinin çok güzel olacağına inanıyorlar!
  Biz göl kenarında yürürken saat 21.45 sularında çan çalmaya başlayıp, uzun süre susmayınca pek anlam verememiştik. Ama öğrendik ki ; Kilisenin çanını çalan kişilerin ömür boyu şanslı olacağı yönünde bir hurafe daha var!




    Bled gölü, Garda gibi buzul çağında oluşmuş, en derin noktası 30 metre.. 14 bin yıl öncesine ait yaşam kanıtları olduğu söyleniyor. Göl yüzeyi, deniz seviyesinden 475 metre yükseklikte. Suyu çok temiz ve bu temizliği korumak için gölde motorlu taşıt kullanılmıyor!
    Ulaşır ulaşmaz, gölün batı kıyısındaki Camping Bled'e gittik. Tahmin ettiğimiz gibi, yüksek sezonda tıklım tıklımdı. Gölün güney kıyısında, 209 numaralı yolun kenarında bir park alanı bulduk. Kamper'imizi oraya park ettik. Birlikte seyahat ettiğimiz Görgün ailesi de, göle çok yakın bir pansiyonda yer buldu. Figen ile göl kenarında fotoğraf çekerek yürümeye başladık.

 Görüntüler öyle güzeldi ki farkına varmadan göl kıyısındaki yolun yarısını geride bırakmış ve çok acıkmıştık. Plajın yanındaki restoranda, ada ve kale manzarası eşliğinde pizza yedik. Yemek sonrası hava yavaş yavaş kararırken, yürüyüşe devam edip, 6 buçuk kilometre ile göl çevresindeki turumuzu tamamladık! Toplam 10 km'lik çok keyifli bir yürüyüştü, 130 metre yükseklikteki kayalar üzerine 1008 yıl önce yapılmış kalenin gece görüntüsü de ayrı güzeldi. Bu arada kalenin, özellikle Viyana Kuşatmaları döneminde birkaç kez osmanlı hakimiyetine geçtiğini de öğrendik.

    Dönüş yolundaki hediyelik eşya pazarında, bizi fazlasıyla etkileyen bir fotoğraf sanatçısı ile tanıştık. 
   Bled ve çevresini, her mevsim, farklı saatlerde fotoğraflıyor, bu fotoğraflardan, buzdolabı magnetleri üretiyordu. Her biri özenle hazırlanmış bu magnetlerden aldık. Biraz sohbet ettik. Bize hayatta anları yakalamanın önemini anlattı, uyumlu bir çift olarak hayatın güzelliklerini birlikte paylaşmanın ise paha biçilmez olduğunu söyledi... Kısacası, "birbirinizin değerini bilin" dedi...
    Kamper'imizi bıraktığımız park alanında sabahlamaya karar verdik. Birkaç saat için 5 avro ödemiştik, otopark görevlisi sabah 8'de tekrar geleceğini ve kalırsak 10 Avro daha ödememiz gerektiğini söylemişti.
   Sabah güneş doğarken(otopark görevlisi gelmeden) yola çıkan "uyanıklar" da vardı tabii ki!
    Ertesi gün 250 kilometre yol yapıp, iki başkenti birden gezecektik, hedefimizde önce 55 km mesafedeki Lyubyana, sonra da Hırvatistan'ın başkenti Zagrep vardı...

        
31.07.2019
GÜVEN GÖKTAŞ
SPOR SPİKERİ
SPORTS COMMENTATOR